SİSLİ BİR SABAH…

  Sis bulutunun içinden yükselmekte olan ışığa dalıp kaybolası vardı. O koca siyah gözlerini sonuna kadar açmış, belli belirsiz silüetlerin ne olduğunu ayırt etmeye çalışıyordu. Kırlaşmış sakalını sıvazladı ve kabanının yakasını kavrayarak kulaklarına doğru yükseltti.Nemli yolları arşınladıkça ayaklarının altına yapışan geçmişi geride bırakmak istiyordu. Hızla akıp giden elli yıl vardı hafızasında. Ne çok kadın sevdim zannetmişti de bir kişi hariç hiç kimsenin parmak uçları değememişti yüreğine. “Bulunmaz hint kumaşıydın sanki ihtiyar,kendini iyi ve hatasız görecek kadar da ahmaktın.Adil değiliz hiç birimiz. Sinsi bir sinsiliğimiz var küstahlığımızın eseri ve çoğu zaman kendimizi fark etmemizin önüne geçen.” dedi içinden. Kendine yüklenirken öfkesi yükselerek çakmak çakmak ışıklara dönüştü ve şehre doğru parladı gözlerinde. Sinsilik kokuyordu şehir ve insanlar boşluk denizinde yüzüyor gibiydiler. Öyle derin bir deniz ki boğuldukları yetmezmiş gibi yaklaşan her şeyi de içlerine çekiyorlardı. Değişebilirdi bu düzen.

Çoğu zaman kendilerine rağmen ve kendilerine engel olabilecek kurallar silsilesi ile oluşturdukları kalabalığı terbiye altında tutmaya çalışıyorlardı.

O ise ne insanla olabiliyordu ne de insansız. Özlemek diye bir duygu vardı içinde ama neyi özlediğini bir türlü bulamıyordu. Ah o saçma hasret duygusu koca bir boşluk yaratıyordu içinde. Belki o duygunun adını koyabilse daha kolay üstesinden gelebilecekti her şeyin ama bulduğunda yüzleşeceği dünyayı istemediğinden gözünü bir an olsun çevirmiyordu o düşünceye. Kolayına geliyordu kendine acıyan duyguyla varlığını hissetmek, daha fazla hareket etmemek. Daha ne kadar böyle devam edebilirdi ki? Ya da bu saatten sonra ne fark ederdi? Zamana teslim olup çürümeye mi bırakmalıydı kendini yoksa direnmeli ve ondan önce hareket etmeyi mi öğrenmeliydi? Hoş, teslimiyetçi olamayacak kadar inat ve mantık ustasıydı ruhu. Ona göre yeniden başlamanın zamanı yoktu. Nefes aldığın müddetçe her an yeniden başlanabilirdi. Fakat o ruhunu doyurarak getirdiği bu aşamada, artık onu sona kadar taşıyacak ve geride yaşamını anlamlı kılarak ölümün acısını hafiftecek, ölümsüz bir şeyler bırakabileceği bir başlangıç istiyordu. Anlamlı, sonlu ama sonsuzluğu vaat eden bir başlangıç olmalıydı bu.

  Zihni hızlandıkça düşünceleri ve adımları senkonize oluyor, sokağın sessizliğinde kösele ayakkabısından tok ve ritmik vuruşlar yükseliyordu. Yeni bir başlangıç yapmaya karar vermişti ama nereden başlamalıydı. Kendini affedemediği pişmanlıkları. Anlamlı ile anlamsızları karıştırıp kaybettikleri. Önce kendini bağışlamalıydı ve hatta bağışlatmalıydı. Aniden durdu. Hızla çevresinde göz gezdirmeye başladı. Tüm binalar yamuluyor yıkılıyordu sanki üzerine. Sesini sadece kendi kulağı duyacağı kadar yükselterek;”Sıfırlamalıyım” dedi. Nereden başlayacağına karar vermişti. Önce kendini affetmeliydi, kendini affedebilmek için ise vicdanını kemiren hatalarını düzeltmeliydi. İncittiği ve aslında onun için önemli olan yürekleri onarmalıydı. Çünkü eski yarayı onaramayan sıfırlanamazdı, yeni bir başlangıç yapamazdı…

“Arkası yarın”⚘☕☕

Yanıt

  1. Fulya ipek Avatar

    Nefis 🤓❤️👍🏼

    Liked by 1 kişi

    1. ozlemaybenmai Avatar

      Çok teşekkür ederim canım 🤗⚘☕☕❤

      Beğen

Fulya ipek için bir cevap yazın Cevabı iptal et