SENFONİ…

Yağmur damlacıklarının senfonisine kapılan zihnim tüm ağırlıklarından kurtuluyordu. Çatının kiremitlerine ve oradan da yağmur oluklarına doluşup akar sulara dönüşerek sertçe düştüğü toprakta, adeta orkestranın tok sesli davulu timpani misali heyecan yaratışı, bahçede duran solmuş ve çürümeye yüz tutmuş tahta masaya çarparak orkestranın kestanyeti misali dansa davet eden ritimler katarak coşku bırakışı, rüzgar çanlarını sarstıkça yükselen mini zil sesleri ile cıvıldayan kuşlar misali, kimi zaman ince, kimi zaman kalınlaşıp, düzenli düzensiz iniş çıkışlar yaparak senfoniye neşe katışı içimi ısıtıyordu… Yağış hızına göre değişen ritmi ile öncesi ve sonrası olmayan hiç duyulmamış ve belki bir daha hiç duyulmayacak bir beste sunuyorlardı.

Öyle ya aynı su damlası hiç bir zaman aynı boyutta, aynı yağış hızında, aynı rüzgarda ve de aynı yere düşmeyecekti. İnsanlar ve insanların zamandan geçen hayatları misali… Ya da insanın hayatından geçen başka bir insan hayatı misali…

Geçip gidişlerime aktı zihnim,   zamanın içinde ruhumun melodilerini düşündüm. Kendi hissiyatında notalarıyla şifrelenmiş, sadece benim duyduğum…

Yorum bırakın