KALINTI

Söylemsel tüm oyunlar ezberlere dahil edildiğinden bu yana, en tatlısı bile yüreği sıkan anlar yaratıyor ve kanmanın tadından yoksun bırakıyordu.

Anların kalıntısı, sur kalıntılarının çağlara yenik düşüpte katman katman dökülmesi gibi eriyip gidiyor, ölümlü zamanlara ölümlü bedenleri gömüyordu…

Oysa ne kadar yaşatmak ve yaşamak arzusundaydı. İntiharın insanlarına, zihnindeki uçurumdan atlamamaları için son bir umutla bakıyor fakat engel olmuyordu. Öyle ya; ikna edilmişlerle yürünmezdi hayat yolu…

Dünya değildi küçülen, sadece cücelerin küçük evcilik oyunlarının dünyası dar geliyordu bedenine sığmayan asi ruhuna. Yırtıp çıkamadığı bedenin içinde kıvrandıkça fırtınalar yaratıyor, yolunu kaybediyor,an geliyor yıldırım  olup kelimelerle düşüyordu karanlığın içine;

Solmuş renklerin efendilerinin gözleri kamaşsa da karanlığın körlüğünün, ışığın körlüğü yanında esamesi okunmuyor paniğe düşüyorlardı…

Yorum bırakın