
Bazen eş anlamlıymış gibi görünen kelimelerin ardındaki anlamsal uçurumlara, sert dalışlar yaparken bulurum kendimi. Kocaman karışıklıklar içine düşer neden sonra savaş biter ve anlamsal karmaşanın içinden ulaşabileceğim en büyük, en sade ama en derin anlamla çıkarım.
Sonra sonra etrafa en sade biçimi sunarım ama unuturum anlam karmaşası savaşından geçmemişler, en sade olanda, standart karmaşaları anlayacaklardır…
Unuturum, yaptıklarımı ya da söylemlerimi herkesin kendi kalbince algılayacağını.
Belki bu yüzdendir anlaşılamam bi türlü. Önüme hep hainlik ifadeleri konulacaktır ama ben her seferinde bu yemeği red edeceğimdir.
Bilmezler iflah olmaz umudumun halen iyiliği, saf ve uyumlu sevgiyi bulmaktan yana olduğunu.
Belki bu umuttur ayakta tutan ruhumu…
Dizlerimin üzerine kan revan içinde her düşüşümde, tekrar ayağa kalkmama ihtimalini aklıma getirmeyişim de; bu umuttandır belki de…
Çoğu zaman sorarım; insanı ölçüt almalı mı? Yoksa ötesine mi bakmalı, gözümüzü algımızı aldatan ışık oyunlarının zihnimize çizdiği, güya dünya çizimlerinin…
Hepimiz baktığımız kadar farklı çizimlerle resmeylediğimizi düşünmekteyiz. Oysa büyük, boş bir tuvalin içinde seçtiğimiz ışığa göre değişen resimleri hayat zannetmekteyiz…
Bir umman var ve biz onu sadece, çok uzaktaki bir ufuk çizgisi gibi görmekteyiz…
Ne yansımayız, ne yankı…
Yansımaların ve yankıların esaretinde; aklımızı, kandırılmışlığı içinde meşgul etmekteyiz…
Yorum bırakın