İki tarafı kavak ağaçlarıyla sarmalanmış, uzun ince bitmek bilmeyen bir yolda, ömründen gidecek bir günü daha doldurmaya yürüyordu. Bir sonraki günü düşünmeden yaşıyordu. Daha doğrusu düşünmeden yaşamak zorundaydı. Gelecek kaygısı mı? O da neydi ki? Uyandığı günü iyi geçirebilse yeterdi ona. Çünkü biliyordu; yarın henüz yok.
Yarın, bugünün nasıl geçtiğine bağlıydı ona göre. Bugün ne üretebildiğine, kendine ne eklediğine, kendinde var olanı ne kadar koruyabildiğine bağlıydı. Yarını olabilmesi, bugün ne kadar var olabildiğine bağlıydı. Etrafında olan hiç kimse bilmezdi; ama bazı günler öyle ölümlü, öyle kötü geçerdi ki içinde ne varsa onlarla birlikte ölür ve ölü bedenini yatağına gözyaşları içinde yatırırken, sabaha diri uyanıp uyanmamasının bir önemi kalmazdı. Ama bu durum ancak sabaha kadar sürebilirdi, öyle acıyla çöküp depresyona girme lüksü bile yoktu. Sabah olup gün ışıdığında tekrar ayağa kalkması gerektiğini bilir; ‘bugün yeni’ deyip kendini o güne sürerdi… İnadına yaşamak, inadına düzenin çarkına çomak sokmak, inadına düzenin işleyişini çözmek ve düzeni kendi oyunuyla kandırmak istiyordu. Bunu başaracaktı fakat sonunda göğsünün tam ortasında, karanlık ve soğuk bir dipsiz kuyudaymışcasına, deli bir yalnızlık hissi oluşacağından henüz habersizdi. Hiç dolmayacak, hiç geçmeyecek bir yalnızlık olacaktı bu. Onun yarını yoktu. Yarın için planlar yapabilmek, bir şeylere sahip olarak doğanların lüksüydü. Bu sahiplik sadece maddi sahiplik meselesi değildi. Kariyer planları, eğitim planları gibi güç, bilinç ve farkındalık isteyen tüm planlar bu lüks sahiplerine aitti. O ise hiçliğini ve hiçliği ciğerine kadar hissettiği dünyayı, insanları, onları birbirine gerçekte neyin bağladığını anlamak zorunda olarak doğmuştu. ‘Hiç bir şey’ ile doğanlar içgüdüsel yaşarlardı. Karınlarını doyuracak kadar buldukları yeter gelir ve pervasız, pür neşe kahkahalar atabilmeleri için yeterdi… O neşe ki çok paran olsa da satın alınamaz cinsinden… Sonra sonra güç sahibi oldukça o kahkahaların tadını arar olacağını da içten içe biliyordu aslında…
Yorum bırakın