-Yoruldun mu?
-Biraz. Saatlerdir yürüyoruz.
-Sıcak rüzgarın içine karışan, güneşin kavurduğu ot kokusunu alıyor musun?
-Evet, içimi daha çok susatıyor…
-Yürüdükçe sırtını saran terin ardından daha bir tatlı gelir su ama sen sen ol yürüyüşü bitirmeden sakın ola kana kana içeyim deme.
-Neden?
-Şişkinlik hissedersin ve tempon düşer. Sadece küçük yudumlar, anlaştık mı?
-Anlaştık…
Yol boyunca onlarca düşünce, hayatın rutinindeki o stresli koşturmaca aklımın içinde bir savaş halindeydi sanki. Adımlarımı taşların ve kayaların doğru aralığına atıp yer bulmaya çalışırken, düşüncelerimi de bir sıraya koyuyordum.
-Başaramazsın…Uğraşma…
Onun bu huyundan nefret ederdim. Aklımı okurdu sanki.
-Neden?
-Şu sorularla geçiştirme ve senin yerine vereceğim cevaplarla kavga ederek zaman kazanma huyundan vazgeçmelisin bi kere…
-O zaman en iyisi susalım benim çok bilmiş arkadaşım.
-Hay hay! Ama bu sözümü ancak yolun sonunda ulaşacağımız yere kadar tutabilirim.
-Desene yolun bitimine az kaldı?
-Bu sonuca nasıl vardın acaba?
-Çünkü; söz konusu yarım bırakılmış bir konu olunca pek sabırlı olduğunuz söylenemez.
Yüzümüzde kısa bir süre asılı kalan tebessümle adımlarımıza ve sessizliğimize geri dönmüştük. Neden sonra ağaçların dar bir patikayı sağlı sollu sardığı ve dallarının birbirini kucaklayarak oluşturduğu gizemli koridordan geçtiğimiz anda derin uçsuz bucaksız maviliğe kucak açmıştık adeta… Koridorun bitimi bir uçuruma açılıyordu. Zaman bitmişti sanki. Durmuştu…
-Az önce zaman tünelinin içinden mi geçtik biz?
-Aynen öyle küçük hanım.
-Artık konuşabilirsin.
Yüzünde anlamlı bir tebessüm oluşmuştu.
-Anıları istiflemeyi bırak.Sadece kötüleri ayıklıyorum deme sakın.Bazen sana göre iyi ve güzel dediklerini ayıklamak gerekir. Yükünü hafiflet.O güzel sandığın ya da “ders çıkardım” dediğin anılar da yer tutar.Her şeyi yaşadım sanrısı çok yemek yiyip tok olma hissine benzer.Keyif alma duygunu ya da umudunu köreltebilir.Oysa daha güzel anılar gelmektedir belki de…
Durdur zamanı, yer aç küçüğüm…
.
Yorum bırakın