SİSLİ BİR SABAH-9…

Zeliha’nın koyu kahve rengi gözleri kocaman olmuş, içini bunca yıldır kemiren tüm soru ve şüphelerinin doğru çıkacağından duyduğu endişe korkuya dönüşmüş, elleri titremeye başlamıştı. Haklı çıkmak istemiyordu ama gerçeklere ihtiyacı vardı. Zira sanmakla bilmek arası, araf gibiydi. Birinde kabullenmek vardı ve acı bir kere yaşanırdı, ölen bir kere ölürdü ama diğerinde uyutulmaz bir umut vardı. Daha fazla dayanamadı Zeliha ve sakin bir ton takınarak, gırtlağını boğan düğüme rağmen cevabından korktuğu soruyu sordu;

-Anlat hadi Timur, ne oldu ona? Nerede Ahmet?

Timur, Zeliha’ya gelmekle yanlış yaptığını düşünmeye başlamıştı, pişmanlık hissetti ama neden sonra hemen kızdı kendine çünkü olup bitenle yüzleşmezse daha büyük bir pişmalığın içini saracağını biliyordu. Aslında buraya gelmekten öte söyleyecekleri karşısında Zeliha’nın üzüntüsünü hayal etmek böyle hissettirmişti ona. Kafasında dolaşan kelimeleri cümleye dönüştürebilmek için uğraş verdi bir süre. Neden sonra olacağa bırakmaya, kontrolsüzce anlatmaya karar verdi;

-Ahmet içimizde en hırslı ve en hayalperest olanımızdı. Gözü karaydı, hoş; sen benden daha iyi bilirsin o huyunu ya. Zengin ve güçlü olmak hayaliydi hep.

-Ahmet hayal etti, sen oldun.

-Evet öyle oldu. Beni bu işe o bulaştırdı o zamanlar.

Zeliha’nın merakı artmıştı bu cümle üzerine ve gözlerini Timur’un yüzüne daha çok dudaklarına dikmişti iyice.

-Nasıl yani? Ne gibi bir işe?

-Ahmet bir gruba dahil olmuştu. Onlarla birlik olursak, içlerinde olursak eğer büyük işlerin ayağımıza geleceğinden söz edip duruyordu. Hırsı gözünü kör etmişti.

-Nasıl bir grup? Lafı geveleyip durma!

Timur omuzlarını kadırarak sırtını düzleştirdi ve gözlerini Zeliha’ya dikerek düşünceye daldı; Kendisinin de henüz bilmediği onlarca ayrıntı vardı ve bunları çözmeden Zeliha’ya gelmesi doğru olmamış mıydı? Ama bilmeye hakkı vardı. En azından bildiği kadarını ona anlatmalıydı. Çünkü yıllarca o da kandırılmıştı.

-Bak Zeliha, bildiklerimi sana anlatmaya başlamadan önce şunu söylemeliyim, Ahmet’le ilgili bazı şeyleri bende henüz bugün sabaha karşı öğrendim. Aklım allak bullak. Tonla sır perdesi düştü önüme, tonla pişmanlık. Belki bende, sana anlatırken, bir çok sorunun yanıtını bulacağım.

Arkası yarın…

Yorum bırakın