
Bu defa aldatamamıştı kendini. Yol boyunca tüm bu düşünceler ve trafikle cebelleşmenin ardından, camdan dev kulenin önüne gelmişti. Kapıda ki görevli arabaya yaklaştı ve kapısını açtı. Yavaşça indi arabadan, bitkindi. Kapıyı açan güvenlik görevlisi şaşkın gözlerle onu izliyordu. Alışık değildi patronunun bu dağınık haline. Normal bir günde o arabadan fırlar ve hızla işine gücüne koşardı. Timur ise adeta dünyayı umursamıyordu. Uykusuzluktan kızaran bitkin gözlerini, önünde yükselen koca camdan binaya doğru dikmişti. İçeri girmek gelmiyordu içinden. Gözü gümüş renkli şirket tabelasına ilişti.”Timur Tanık Holding”… Babasının sözleri çınladı kulaklarında; “(Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz), derler oğul ama unutma ki alınteri eksik olan her çıkışın, mutlaka sonu gelir ve bu çıkışın inişi sert olur.” İçini öfke ve utanç karışımı bir çelişki sardı. Döner kapının içine atarak kendini girdi binaya ve kimseyle göz teması bile kurmadan asansöre yöneldi.
Odasının olduğu kata çıktığında sekreteri ve iş ortağı Bülent kaygılı gözlerle ona bakıyordu. Fakat Timur hiç aldırış etmeden odasına yürüdü ve “telefon bağlama” diyerek sertçe açtığı kapıdan içeri attı kendini. Tüm şehir ayaklarının altındaydı sanki. Olağan bir günde bu manzara kendini büyük hissettirirdi ona, ama bugün güçsüz ve aciz görüyordu kendini. İçi boş bir et yığını gibi deri koltuğun üzerine bıraktı yorgun vücudunu, kolunu yüzüne kapatarak uzandı. Bir kaç dakika sonra vurulan kapı sesine irkilerek doğruldu. Ortağı Bülent içeri girdi ve karşısında ki koltuğa oturdu. Ne istiyorsun manasında dizlerine yasladığı dirseklerini açarak ellerini iki yana savurdu.
-Ne oluyor Timur? Ne bu halin?
Bülent sorusunu henüz tamamlamıştı ki Timur yerinden fırladı ve onu iki yakasından kavrayarak ayağa kaldırdığı gibi arkadaki duvara doğru savurdu. Hızını alamadı ve yaklaşıp kuvvetli bir yumruk attı.
-Defol…
Bülent yığıldığı duvarın dibinde oturdu ve bir eliyle çenesini tutarak;
-Neden?
-Hala soruyor, şerefsiz suratını daha fazla görmek istemiyorum.
Bülent dudağını ovalarken tiksinmeyle karışık bir tebessüm etti.
-Ha pardon sen çok şerefliydin değil mi?
Timur donup kalmıştı bu cümle karşısında. “Doğru, ben şerefli miyim?”
“Arkası Yarın…”