SİSLİ BİR SABAH-5…

Bir hışımla kalktı yerinden ve koşar adım çıktı kahveden. Gün doğmadan indiği yokuşu tırmanarak arabasını park ettiği yere ulaştı. Direksiyonun başına geçti ve kontağı çevirdiği anda radyodan yükselen sesle içi iyice doldu. Makber… Rahmetli babası düştü aklına. Annesini kaybettikleri akşam tüm akrabaları evde toplanmıştı, babası bir köşede mindere diz çökmüş, hiç hareket etmeden bir noktaya bakıyordu. Ağlayabilse rahatlardı belki ama o eski tip, acısını da, neşesini de içinde yaşayan bir adamdı. Kuzeni Enver, ışığı kapattırıp Makber’i okumaya başlamıştı. Bir anlığına da olsa o akşamın içinde buldu kendini. Bir melodi, bir koku hafızaya neler yapabiliyordu. İyice bunaldı, neler oluyordu böyle? Eski mahallesi, anılar her şey anlaşmalı gibiydi ve üzerine geliyordu sanki.

-Yok yok bana öyle geliyor, diyerek yoğunlaşan duygularına karşı çıktı. Mahalleden hızla uzaklaşırken, onu bu hesaplaşmanın içine sokan, dün geceyi ve sabahı düşünüyordu. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. “Sabaha kadar sakinleşirim, her zaman, her şeye çözüm bulduğum gibi buna da bulurum” diyordu ama bu defa farklıydı. Gece yaşananlardan sonra gözündeki sis perdesi dağılmıştı ve artık kendini kandırması mümkün değildi. Sırtındaki yük kaldırabileceğinden daha ağır gelmeye başlamıştı.